Open

Siz değerli hastalarımıza hizmet için gece gündüz çalışıyoruz.

  • Pazartesi-Cuma08:00 – 17.30
  • Cumartesi8:00 – 13:30
  • Acil Servis7/24

444 4 837

Randevu ve sorularınız için, bizi arayabilirsiniz.

  • Topçuoğlu Mahallesi, Vali Enis Paşa Caddesi, No:7 Merkez/Kastamonu
  • Hafta içi: 08:00-17.30 Cumartesi: 08:00-13:30 Acil Servis:7/24

Uzman Doktor Kadrosu

Uzman Sağlık Çalışanları

Laboratuvar ve Radyoloji Sonuçları

Sonuçları Gör

Online Randevu

Randevu Al

Yazar Arşivleri: nefeshastanesi

Maymun virüsü nedir?

Maymun Virüsü Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nasıl Bulaşır?

Maymun Virüsü Nedir?

Maymun virüsü, ortopoksvirüs grubuna ait bir DNA virüsüdür. İlk kez maymunlarda keşfedildiği için bu adı almıştır. Virüs, insanlarda çiçek hastalığına benzer semptomlar oluşturur, ancak genellikle daha hafif seyreder. Ateş, döküntü ve lenf bezlerinde şişme gibi belirtiler ortaya çıkar. Genellikle Afrika’nın tropikal bölgelerinde görülür ve zoonotik bir virüstür, yani hayvanlardan insanlara bulaşır. Enfekte hayvanların vücut sıvıları veya deri lezyonları ile temas yoluyla bulaşır.

Maymun Virüsünün Bulaşma Yolları

Maymun virüsü, enfekte hayvanların vücut sıvıları, kanı veya deri lezyonları ile doğrudan temas yoluyla insanlara bulaşır.

İnsandan İnsana Bulaşma

Maymun virüsü, insandan insana yakın temas yoluyla bulaşır. Bulaşma, enfekte kişinin deri lezyonları, solunum yolu salgıları veya vücut sıvılarıyla doğrudan temasla gerçekleşir. Ayrıca, virüsün bulaştığı yüzeylere dokunduktan sonra elin yüz veya ağıza temas etmesiyle de bulaşma olabilir. Uzun süreli yüz yüze temas, özellikle risk taşır.

Hayvandan İnsana Bulaşma

Maymun virüsü, enfekte hayvanların ısırması, tırmalaması veya vücut sıvılarıyla temas yoluyla insanlara bulaşır. Virüsü taşıyan hayvanlar genellikle kemirgenler ve primatlar gibi küçük memelilerdir. Bu hayvanlarla doğrudan temas, virüsün insana geçmesine neden olabilir.

Maymun Virüsünün Belirtileri

Erken Dönem Belirtiler:

  • Ateş
  • Baş ağrısı
  • Kas ağrıları
  • Lenf bezlerinde şişme
  • Halsizlik

İleri Dönem Belirtiler:

  • Yüzde başlayan ve vücuda yayılan döküntüler
  • Döküntülerin kabarcıklara ve yaralara dönüşmesi
  • Boğaz ağrısı (bazı vakalarda)
  • Öksürük (bazı vakalarda)
  • Ciltte yara izleri (kabarcıkların iyileşmesi sonrası)

Maymun Virüsü Tanısı ve Tedavisi

Maymun virüsü tanısı, genellikle hastanın klinik belirtileri ve semptomları göz önünde bulundurularak konur. Kesin tanı için laboratuvar testleri yapılır. Bunlar arasında PCR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) testi, virüsün DNA’sını tespit etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir. Ayrıca, hastadan alınan deri lezyonu örnekleri incelenir ve virüsün varlığı mikroskop altında doğrulanabilir. Kan testleri de antikorların varlığını saptamak için kullanılabilir. Tanı koymada hızlı ve doğru bir teşhis önemlidir.

Tanı Yöntemleri

  • PCR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) Testi: Virüsün DNA’sını tespit etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir.
  • Deri Lezyonu Örnekleri: Enfekte bölgeden alınan örnekler mikroskop altında incelenerek virüsün varlığı doğrulanır.
  • Kan Testleri: Virüse karşı gelişen antikorların tespit edilmesi için kullanılır.
  • Elektron Mikroskobu: Virüs partiküllerini doğrudan görmek için kullanılabilir, ancak daha nadir uygulanan bir yöntemdir.

Tedavi Seçenekleri

  • Destekleyici Tedavi: Hastanın semptomlarını hafifletmeye yönelik tedaviler, örneğin ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır.
  • Antiviral İlaçlar: Çiçek hastalığı tedavisinde kullanılan bazı antiviral ilaçlar (örneğin, Tecovirimat) maymun virüsüne karşı etkili olabilir.
  • Çiçek Aşısı: Çiçek hastalığı aşısı, maymun virüsüne karşı koruma sağlayabilir ve enfeksiyonun şiddetini azaltabilir.
  • İzole ve Karantina: Enfekte kişilerin izole edilmesi, virüsün yayılmasını önlemek için önemlidir.

Tedavi genellikle semptomlara yöneliktir ve spesifik bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastaların çoğu destekleyici tedavi ile iyileşir.

Maymun Virüsünden Korunma Yolları

Kişisel Hijyen:

Elleri sık sık su ve sabunla yıkamak, virüsle temas riskini azaltır.

Maske Kullanımı:

Enfekte kişilerle temastan kaçınmak ve maske takmak, solunum yoluyla bulaşmayı önler.

Hayvanlarla Temastan Kaçınma:

Enfekte olabilecek hayvanlarla (özellikle kemirgenler ve primatlar) doğrudan temas edilmemelidir.

Koruyucu Giysiler:

Virüs riski taşıyan bölgelerde çalışanlar, koruyucu giysiler ve eldivenler kullanmalıdır.

Çiçek Aşısı:

Daha önce çiçek hastalığına karşı aşılanmış kişiler, maymun virüsüne karşı da kısmen korunabilir.

Hasta Kişilerin İzolasyonu:

Enfekte kişilerin izole edilmesi, virüsün yayılmasını önlemeye yardımcı olur.

Bireysel Önlemler

  • Elleri sık sık su ve sabunla en az 20 saniye boyunca yıkamak.
  • Kalabalık yerlerde veya enfekte olabilecek kişilerle temas halinde maske takmak.
  • Özellikle vahşi hayvanlar ve kemirgenlerle doğrudan temastan kaçınmak.
  • Yüzeylerin düzenli olarak dezenfekte edilmesi ve hijyenik tutulması.
  • Havlu, kıyafet gibi kişisel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak.
  • Açık yaralar veya cilt lezyonları olan kişilerle temastan kaçınmak.
  • Virüsün belirtileri ve bulaşma yolları hakkında bilgi sahibi olmak ve gerekli önlemleri almak.

Toplumsal Önlemler

  • Topluma virüsün bulaşma yolları ve korunma yöntemleri hakkında düzenli bilgilendirme kampanyaları düzenlemek.
  • Enfekte kişilerin hızlıca tespit edilip izole edilmesini sağlamak.
  • Virüs yayılımını önlemek için kalabalık etkinlikleri sınırlamak veya iptal etmek.
  • Riskli bölgelerde sağlık taramaları yaparak enfeksiyonun yayılmasını kontrol altında tutmak.
  • Çiçek aşısı gibi etkili aşıları yaygınlaştırarak bağışıklık kazanılmasını sağlamak.
  • Kamu alanlarında hijyen standartlarını yükseltmek ve düzenli dezenfeksiyon yapılmasını sağlamak.
  • Salgının yayılmasını engellemek için sınır kontrollerini sıkılaştırmak ve gelen yolcuları sağlık taramasından geçirmek.

Maymun Virüsü ile İlgili Yanlış Bilinenler ve Mitler

  • Mit: Maymun virüsü sadece maymunlardan bulaşır.
    Gerçek: Maymun virüsü, kemirgenler gibi diğer hayvanlardan da insanlara bulaşabilir.
  • Mit: Maymun virüsü, çiçek hastalığı kadar ölümcüldür.
    Gerçek: Maymun virüsü genellikle çiçek hastalığından daha hafif seyreder ve ölüm oranı daha düşüktür.
  • Mit: Maymun virüsü sadece Afrika’da görülür.
    Gerçek: Virüs, diğer kıtalara da yayılabilir; seyahatler ve uluslararası temaslar nedeniyle farklı bölgelerde de vakalar görülebilir.
  • Mit: Maymun virüsü, bir kişi iyileştikten sonra bulaşıcı olmaya devam eder.
    Gerçek: Virüs, semptomlar geçtikten sonra bulaşıcılığını genellikle kaybeder, ancak tamamen iyileşene kadar dikkatli olunmalıdır.
  • Mit: Maymun virüsü sadece hayvanlarla temas edenlere bulaşır.
    Gerçek: İnsanlar arasında da yakın temas yoluyla bulaşabilir, özellikle enfekte bir kişiyle yakın temasta bulunan kişiler risk altındadır.

Doğru Bilgilere Ulaşma Yolları

  • Güvenilir Kaynakları Takip Etmek: Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) gibi uluslararası sağlık kuruluşlarının web sitelerini ve yayınlarını takip etmek.
  • Resmi Sağlık Bakanlıkları: Ülkenizin Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan bilgilere ve güncellemelerine erişmek.
  • Bilimsel Araştırmalar ve Makaleler: Akademik dergilerde yayınlanan, uzmanlar tarafından incelenmiş bilimsel makalelere başvurmak.
  • Sağlık Profesyonellerine Danışmak: Doktorlar, epidemiologlar ve halk sağlığı uzmanları gibi yetkili sağlık profesyonellerinden bilgi almak.
  • Medya Kaynaklarını Değerlendirmek: Haberleri, güvenilir ve saygın medya kuruluşlarından takip etmek; yanıltıcı başlıklara karşı dikkatli olmak.
  • Sosyal Medyada Bilgi Kontrolü: Sosyal medyada yayılan bilgilerin kaynağını doğrulamak ve yalnızca güvenilir hesaplardan gelen bilgilere itibar etmek.

Sonuç ve Geleceğe Yönelik Beklentiler

Maymun virüsü, genellikle hafif seyreden, ancak potansiyel olarak ciddi komplikasyonlara yol açabilen bir hastalıktır. Özellikle yakın temasla kolayca bulaşabilmesi, bireysel ve toplumsal düzeyde önlemlerin alınmasını gerektirir. Geleceğe yönelik olarak, virüsün yayılımının kontrol altına alınması için halk sağlığı önlemleri, aşılama çalışmaları ve bilinçlendirme kampanyaları kritik öneme sahiptir. Aşı geliştirme ve antiviral tedavi seçeneklerinin genişletilmesi, virüsle mücadelede etkili olacaktır. Ayrıca, küresel işbirliği ve bilgi paylaşımı, yeni salgınların önlenmesinde ve mevcut salgının yönetilmesinde büyük rol oynayacaktır.

Uzmanlar, maymun virüsünün yayılma hızını kontrol altında tutmanın mümkün olduğunu öngörmektedir, ancak bu, bireylerin ve toplumların sorumluluk almasıyla mümkün olacaktır. Gelecekte benzer salgınların önüne geçmek için güçlü bir sağlık altyapısının ve etkin bir kriz yönetiminin gerekliliği daha da önem kazanacaktır.

Gastroenterit nedir?

Gastroenterit(İshal – Kusma Salgını) Nedir? Tedavi ve Korunma Yolları Nelerdir?

Gastroenterit Nedir?

Gastroenterit, mide ve bağırsakların iltihaplanmasıyla karakterize edilen bir sağlık sorunudur. Genellikle virüsler, bakteriler veya parazitler nedeniyle ortaya çıkar ve bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterir. Gastroenterit, sıklıkla “mide gribi” olarak da bilinir ve genellikle kontamine yiyecek veya su tüketimiyle bulaşır. Hastalık çoğu zaman kısa süreli olup, destekleyici tedaviyle iyileşir, ancak bazı durumlarda özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ciddi olabilir.

Gastroenteritin Nedenleri

Gastroenterit, genellikle mide ve bağırsaklarda iltihaplanmaya yol açan mikroorganizmalar nedeniyle ortaya çıkar. Başlıca nedenleri şunlardır:

  • Viral Enfeksiyonlar: Norovirüs ve rotavirüs gibi virüsler gastroenteritin en yaygın nedenlerindendir. Bu virüsler genellikle bulaşıcıdır ve temas yoluyla kolayca yayılır.
  • Bakteriyel Enfeksiyonlar: E. coli, Salmonella ve Campylobacter gibi bakteriler de gastroenterite yol açabilir. Bu bakteriler genellikle kontamine yiyecek veya su tüketimiyle vücuda girer.
  • Parazitler: Giardia gibi parazitler, kirli su veya kontamine yiyecek yoluyla bulaşarak gastroenterite neden olabilir.
  • Besin Zehirlenmesi: Bakteri, virüs veya parazitlerle kontamine olmuş yiyecek veya içeceklerin tüketilmesi de gastroenterite yol açabilir.

Bu nedenlerle, hijyen kurallarına dikkat etmek ve güvenli gıda tüketmek gastroenteritten korunmanın en etkili yollarından biridir.

Gastroenteritin Belirtileri

Gastroenterit, genellikle ani başlayan mide ve bağırsak rahatsızlıklarıyla kendini gösterir. Başlıca belirtileri şunlardır:

  • Bulantı ve Kusma: Midenin rahatsız olması nedeniyle sık görülen belirtilerdir.
  • İshal: Sulu ve sık dışkılama, gastroenteritin en yaygın belirtisidir.
  • Karın Ağrısı ve Kramp: Mide ve bağırsaklarda spazmlar ve ağrılar meydana gelebilir.
  • Ateş: Hafif ya da yüksek ateş görülebilir.
  • Halsizlik: Vücut sıvılarının kaybı nedeniyle yorgunluk ve halsizlik hissi oluşabilir.
  • Baş Ağrısı: Dehidrasyon (su kaybı) sonucu baş ağrısı yaşanabilir.

Bu belirtiler genellikle birkaç gün içinde geçer, ancak bazı durumlarda daha uzun sürebilir ve ciddi hale gelebilir. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha dikkatli olunması gerekir.

Gastroenteritin Bulaşma Yolları

Gastroenterit, genellikle mikroorganizmaların çeşitli yollarla vücuda girmesiyle bulaşır. İşte başlıca bulaşma yolları:

İnsandan İnsana Bulaşma

Enfekte bir kişiyle doğrudan temas, virüslerin yayılmasına neden olabilir. Örneğin, hasta bir kişinin elleriyle temas etmek veya onun kullandığı eşyaları kullanmak bulaşma riski taşır.

Gıda ve Su Yoluyla Bulaşma

Kontamine olmuş yiyecek veya su tüketimi gastroenterite yol açabilir. Kirli su, yetersiz pişirilmiş yiyecekler ve kötü hijyen koşulları bu tür bulaşmanın başlıca nedenleridir.

Çevresel Faktörler

Hijyenin yetersiz olduğu, kalabalık veya toplu yaşam alanlarında gastroenterit hızla yayılabilir. Özellikle temiz olmayan tuvaletler, kirli yüzeyler ve uygun olmayan su kaynakları bulaşma riskini artırır.

Bu yollarla bulaşan gastroenterit, hijyen kurallarına dikkat edilmediğinde kolayca yayılabilir. Temizlik, güvenli gıda tüketimi ve hasta kişilerle temastan kaçınmak, hastalığın yayılmasını önlemede etkilidir.

Gastroenterit Tanısı

Gastroenterit tanısı, genellikle hastanın belirtilerine ve tıbbi geçmişine dayanarak konur. Tanı sürecinde şu yöntemler kullanılır:

  • Hastanın Belirtileri: Doktor, hastanın yaşadığı bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi belirtileri değerlendirir.
  • Fiziksel Muayene: Doktor, karın bölgesini muayene ederek hassasiyet, kramp veya diğer anormallikleri kontrol eder.
  • Dışkı Testi: Gastroenteritin nedenini belirlemek için dışkı örneği alınabilir. Bu test, bakteri, virüs veya parazit gibi enfeksiyonlara yol açan etkenleri tespit edebilir.
  • Kan Testi: Dehidrasyon (su kaybı) veya enfeksiyon belirtilerini tespit etmek için kan testleri yapılabilir.
  • Hızlı Testler: Bazı durumlarda, özellikle viral gastroenterit şüphesi varsa, hızlı tanı testleri kullanılabilir.

Tanı, genellikle hastalığın spesifik nedenini belirlemeye yönelik bu testler ve muayenelerle doğrulanır. Erken tanı, tedavinin hızlı ve etkili bir şekilde başlanmasına yardımcı olur.

Gastroenterit Tedavisi

Gastroenteritin tedavisi, hastalığın nedenine ve hastanın semptomlarına bağlı olarak değişir. Genellikle şu tedavi yöntemleri uygulanır:

Rehidrasyon (Sıvı Alımı)

İshal ve kusma nedeniyle vücuttan kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konması çok önemlidir. Bol su içmek, tuzlu ve şekerli içecekler tüketmek, özellikle de oral rehidrasyon solüsyonları kullanmak sıvı kaybını önler.

Diyet Düzenlemesi

Hafif ve sindirimi kolay gıdalar tüketmek (örneğin, muz, pirinç, elma püresi, tost) önerilir. Yağlı, baharatlı veya süt ürünleri içeren gıdalardan kaçınılmalıdır.

İlaç Tedavisi

  • Antiemetik İlaçlar: Bulantı ve kusmayı azaltmak için kullanılır.
  • Antidiyareik İlaçlar: İshalin şiddetini azaltmak için kullanılabilir, ancak genellikle doktor önerisiyle alınmalıdır.
  • Antibiyotikler: Eğer gastroenterit bakteriyel bir enfeksiyondan kaynaklanıyorsa, doktor antibiyotik reçete edebilir. Viral enfeksiyonlarda antibiyotikler etkili değildir ve genellikle kullanılmaz.

Dinlenme

Vücudun iyileşmesi için yeterli dinlenme önemlidir. Yoğun fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır.

Tıbbi Yardım

Özellikle çocuklar, yaşlılar veya bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde ciddi belirtiler varsa, derhal tıbbi yardım alınmalıdır.

Gastroenterit genellikle kendi kendine iyileşen bir hastalıktır, ancak belirtiler şiddetliyse veya uzun süre devam ediyorsa, bir doktora başvurmak gerekir. Tedavi süresince hijyen kurallarına dikkat etmek, hastalığın yayılmasını önlemeye yardımcı olur.

Gastroenteritten Korunma Yolları

Gastroenteritten korunmak için aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz:

  • El Hijyeni: Ellerinizi düzenli olarak su ve sabunla en az 20 saniye boyunca yıkayın, özellikle yemek hazırlamadan önce, yemekten önce ve tuvaleti kullandıktan sonra.
  • Gıda Güvenliği: Yiyecekleri uygun şekilde pişirin ve saklayın. Özellikle et, tavuk ve deniz ürünlerini iyi pişirin. Çiğ ve pişmiş yiyecekleri birbirinden ayrı tutun ve kontamine olabilecek yiyeceklerden kaçının.
  • Temiz Su Tüketimi: Yalnızca güvenli, temiz su içmeye özen gösterin. Şüpheli su kaynaklarından kaçının veya suyu kaynatarak içilebilir hale getirin.
  • Meyve ve Sebzeleri Yıkayın: Çiğ tüketilecek meyve ve sebzeleri iyice yıkayın. Mümkünse kabuğunu soyun veya dış katmanlarını çıkarın.
  • Hijyenik Yaşam Alanları: Tuvaletleri, mutfakları ve yemek hazırlama alanlarını temiz ve hijyenik tutun. Özellikle salgın dönemlerinde bu alanları düzenli olarak dezenfekte edin.
  • Hasta Kişilerle Temastan Kaçının: Enfekte kişilerle yakın temasta bulunmamaya çalışın. Hastaların kişisel eşyalarını (havlu, çatal-bıçak, bardak gibi) kullanmamaya özen gösterin.
  • Aşılar: Rotavirüs gibi belirli virüslere karşı geliştirilen aşılar, çocuklarda gastroenterit riskini azaltabilir.

Bu basit ancak etkili önlemler, gastroenterit riskini büyük ölçüde azaltır ve sağlığınızı korumanıza yardımcı olur.

Gastroenterit ile İlgili Yanlış Bilinenler ve Mitler

  • Mit: Gastroenterit sadece yiyeceklerle bulaşır.
    Gerçek: Gastroenterit, enfekte kişilerle doğrudan temas, kontamine su ve yüzeyler aracılığıyla da bulaşabilir.
  • Mit: Antibiyotikler her zaman gastroenteriti tedavi eder.
    Gerçek: Antibiyotikler sadece bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder. Virüs kaynaklı gastroenteritlerde antibiyotikler etkili değildir ve gereksiz yere kullanıldığında zararlı olabilir.
  • Mit: Kusma ve ishal durana kadar hiçbir şey yememek en iyisidir.
    Gerçek: Hafif ve sindirimi kolay gıdalar tüketmek, vücudun toparlanmasına yardımcı olabilir. Ancak yağlı ve baharatlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
  • Mit: Yalnızca çocuklar ve yaşlılar gastroenterit olur.
    Gerçek: Gastroenterit, her yaştan insanı etkileyebilir. Ancak çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar daha fazla risk altındadır.
  • Mit: Gastroenterit sadece birkaç saat sürer.
    Gerçek: Gastroenterit belirtileri genellikle birkaç gün sürebilir ve bazen daha uzun sürebilir. Tedavi ve dinlenme bu süreyi kısaltabilir.

Bu yanlış inanışlar, hastalığın anlaşılmasını ve uygun tedavi yöntemlerinin uygulanmasını zorlaştırabilir. Doğru bilgiye ulaşmak ve bu mitlerin farkında olmak, gastroenteritin önlenmesi ve tedavisinde önemlidir.

Nezle (soğuk algınlığı) nedir?

Soğuk Algınlığı (Nezle) Nedir? Neden Olur? Korunmanın Yolları Nelerdir?

Soğuk Algınlığı Nedir?

Soğuk algınlığı, üst solunum yollarını etkileyen hafif bir viral enfeksiyondur. Genellikle burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, öksürük, hafif baş ağrısı ve genel bir halsizlik hissi gibi belirtilerle kendini gösterir. Soğuk algınlığına neden olan en yaygın virüs rinovirüstür, ancak koronavirüsler ve adenovirüsler gibi diğer virüsler de soğuk algınlığına yol açabilir.

Soğuk algınlığı, özellikle sonbahar ve kış aylarında daha yaygındır. Bunun nedeni, insanların bu mevsimlerde daha çok kapalı alanlarda zaman geçirmesi ve virüslerin bu ortamlarda kolayca yayılabilmesidir. Soğuk algınlığı genellikle hafif seyreder ve birkaç gün içinde kendiliğinden iyileşir, ancak bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha uzun sürebilir ve komplikasyonlara yol açabilir.

Soğuk Algınlığının Nedenleri

Soğuk algınlığına, çeşitli virüsler neden olur. İşte başlıca nedenler:

  • Rinovirüsler: Soğuk algınlığı vakalarının çoğundan sorumlu olan virüs türüdür. Genellikle burun ve boğazda enfeksiyona yol açar.
  • Koronavirüsler: Rinovirüslerden sonra en sık soğuk algınlığına neden olan virüslerdir. Aynı zamanda daha ciddi solunum yolu hastalıklarına da neden olabilirler.
  • Adenovirüsler: Göz, idrar yolu ve bağırsaklarda da enfeksiyona neden olabilen bu virüsler, üst solunum yollarında soğuk algınlığına yol açabilir.
  • Respiratuvar Sinsityal Virüs (RSV): Özellikle çocuklarda soğuk algınlığına neden olan bir başka virüs türüdür. Yetişkinlerde de soğuk algınlığı benzeri belirtiler gösterebilir.
  • Parainfluenza Virüsleri: Bu virüsler, üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilir ve soğuk algınlığına benzer semptomlar gösterir.
  • Çevresel Faktörler: Soğuk hava, düşük nem oranı, kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirme gibi çevresel faktörler, virüslerin yayılmasına ve soğuk algınlığına yakalanma riskinin artmasına katkıda bulunur.
  • Bağışıklık Sistemi: Yorgunluk, stres, yetersiz beslenme veya uyku eksikliği gibi durumlar bağışıklık sistemini zayıflatabilir, bu da soğuk algınlığına yakalanma olasılığını artırır.

Bu nedenler, soğuk algınlığının yayılmasında ve gelişmesinde önemli rol oynar. Virüslerle temasın kaçınılmaz olduğu durumlarda, hijyen ve güçlü bir bağışıklık sistemi korunmada etkili olacaktır.

Soğuk Algınlığının Belirtileri

Soğuk algınlığı genellikle hafif seyreden ve birkaç gün içinde kendiliğinden iyileşen bir hastalıktır. Belirtiler genellikle virüsle temastan 1-3 gün sonra ortaya çıkar. İşte soğuk algınlığının en yaygın belirtileri:

  • Burun Akıntısı veya Tıkanıklığı: Soğuk algınlığının en yaygın belirtisidir. Burun akıntısı genellikle şeffaf ve sulu başlar, zamanla daha koyu hale gelebilir.
  • Boğaz Ağrısı: İlk belirtilerden biri olan boğaz ağrısı, genellikle hafif başlar ve birkaç gün içinde geçer.
  • Öksürük: Hafif ve kuru bir öksürük yaygındır, bazen öksürükle birlikte balgam da görülebilir.
  • Hapşırma: Soğuk algınlığına bağlı olarak sık sık hapşırma görülür.
  • Baş Ağrısı: Hafif baş ağrıları yaygındır, genellikle burun tıkanıklığına bağlı olarak ortaya çıkar.
  • Halsizlik ve Yorgunluk: Vücutta genel bir halsizlik ve yorgunluk hissi oluşabilir.
  • Hafif Ateş: Soğuk algınlığı genellikle yüksek ateşe neden olmaz, ancak hafif bir ateş (37-38°C) görülebilir.
  • Gözlerde Sulanma veya Kaşıntı: Bazı insanlarda gözlerde hafif sulanma ve kaşıntı olabilir.

Bu belirtiler genellikle birkaç gün sürer ve ardından yavaş yavaş azalır. Soğuk algınlığı ciddi komplikasyonlara yol açmaz, ancak belirtiler şiddetliyse veya uzun süre devam ederse, bir doktora başvurulması önerilir.

Soğuk Algınlığının Bulaşma Yolları

Soğuk algınlığı, oldukça bulaşıcı bir viral enfeksiyondur ve birkaç farklı yolla yayılabilir:

Hava Yoluyla Bulaşma

En yaygın bulaşma yolu, enfekte bir kişinin öksürmesi, hapşırması veya konuşması sırasında havaya yayılan virüs taşıyan damlacıklardır. Bu damlacıklar, sağlıklı bir kişinin solunum yoluyla vücuduna girerek enfeksiyona neden olabilir.

Doğrudan Temas

Soğuk algınlığı olan bir kişiyle doğrudan temas, örneğin el sıkışmak veya öpüşmek, virüsün bulaşmasına neden olabilir. Virüs, elden yüze veya buruna temas ettiğinde vücuda girer.

Yüzey Teması

Virüsler, enfekte bir kişinin dokunduğu yüzeylerde (kapı kolları, telefonlar, uzaktan kumandalar vb.) saatlerce canlı kalabilir. Sağlıklı bir kişi bu yüzeylere dokunduktan sonra ellerini yıkamadan yüzüne, burnuna veya ağzına dokunursa virüs bulaşabilir.

Kapalı ve Kalabalık Ortamlar

Okullar, ofisler, toplu taşıma araçları gibi kapalı ve kalabalık yerlerde virüs kolayca yayılır. Yetersiz havalandırma, virüslerin hava yoluyla daha uzun süre dolaşmasına neden olabilir.

Paylaşılan Eşyalar

Bardak, çatal-kaşık, havlu gibi kişisel eşyaların paylaşılması da virüsün bulaşmasına yol açabilir.

Bu bulaşma yollarını bilmek, soğuk algınlığından korunmak için gerekli önlemleri almanıza yardımcı olabilir. Ellerin sık sık yıkanması, yüzeylerin temiz tutulması ve hasta kişilerle temastan kaçınılması, bulaşma riskini azaltmada etkilidir.

Soğuk Algınlığı Tanısı Nasıl Konulur?

Soğuk algınlığı tanısı, genellikle hastanın belirtilerine ve tıbbi geçmişine dayanarak konur. İşte tanı sürecinde kullanılan başlıca yöntemler:

  • Hastanın Belirtileri: Doktor, hastanın yaşadığı burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı ve genel halsizlik gibi belirtileri değerlendirir. Bu belirtiler genellikle soğuk algınlığına özgü olduğundan, tanı koymada büyük ölçüde yeterlidir.
  • Fiziksel Muayene: Doktor, hastanın boğazını, burnunu ve kulaklarını muayene eder. Ayrıca, akciğerlerin dinlenmesi de öksürüğün ciddiyetini değerlendirmek için yapılabilir.
  • Laboratuvar Testleri: Soğuk algınlığı tanısı için genellikle laboratuvar testlerine ihtiyaç duyulmaz. Ancak, belirtiler grip, sinüzit veya başka bir enfeksiyonla karışıyorsa, doktor kan testi veya boğaz kültürü isteyebilir.
  • Diğer Hastalıklarla Karıştırılma Durumu: Soğuk algınlığı, grip, alerjik rinit veya sinüzit gibi diğer solunum yolu hastalıklarıyla karıştırılabilir. Bu durumda doktor, belirtilerin şiddeti, süresi ve hastanın genel durumu gibi faktörleri dikkate alarak tanıyı kesinleştirir.

Soğuk algınlığı genellikle hafif bir hastalık olduğundan, tanı koymak için karmaşık testlere gerek yoktur. Ancak belirtiler uzun süre devam ederse, şiddetlenirse veya başka komplikasyonlar ortaya çıkarsa, doktor başka hastalıkları ekarte etmek için daha ileri testler yapabilir.

Soğuk Algınlığı Tedavisi

Soğuk algınlığı, genellikle kendi kendine iyileşen bir hastalıktır ve spesifik bir tedavi gerektirmez. Ancak belirtileri hafifletmek ve iyileşme sürecini hızlandırmak için şu tedavi yöntemleri uygulanabilir:

  • Bol Sıvı Tüketimi: Vücudun susuz kalmasını önlemek için bol miktarda su, bitki çayı veya çorba tüketmek önemlidir. Sıvılar, boğaz ağrısını hafifletir ve mukusun incelmesine yardımcı olur.
  • Dinlenme: Vücudun hastalıkla mücadele etmesi için yeterli dinlenme ve uyku çok önemlidir. Yorgunluk belirtileri daha da kötüleştirebilir, bu yüzden ağır fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır.
  • Ağrı Kesiciler: Baş ağrısı, boğaz ağrısı ve kas ağrıları gibi belirtileri hafifletmek için parasetamol veya ibuprofen gibi reçetesiz satılan ağrı kesiciler kullanılabilir.
  • Dekonjestanlar: Burun tıkanıklığını hafifletmek için dekonjestan içeren burun spreyleri veya oral ilaçlar kullanılabilir. Ancak bu tür ilaçlar kısa süreli kullanım için uygundur.
  • Öksürük Şurupları: Öksürüğü hafifletmek için reçetesiz satılan öksürük şurupları kullanılabilir. Ancak öksürüğün türüne göre (kuru öksürük veya balgamlı öksürük) uygun şurup tercih edilmelidir.
  • Boğaz Pastilleri ve Tuzlu Su Gargarası: Boğaz ağrısını hafifletmek için boğaz pastilleri kullanılabilir. Ayrıca, tuzlu su gargarası da boğazdaki tahrişi azaltabilir.
  • Sıcak ve Nemli Ortam: Soğuk algınlığı sırasında sıcak ve nemli bir ortamda bulunmak, solunum yollarını rahatlatır ve mukusun daha kolay atılmasını sağlar. Bu amaçla bir buhar makinesi kullanılabilir.
  • C Vitamini ve Çinko: C vitamini ve çinko takviyelerinin, soğuk algınlığı belirtilerini hafifletmeye ve hastalığın süresini kısaltmaya yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu konuda net bilimsel kanıtlar sınırlıdır, bu nedenle takviyeler dikkatli kullanılmalıdır.

Soğuk algınlığı için antibiyotik tedavisi genellikle gerekli değildir, çünkü soğuk algınlığına virüsler neden olur ve antibiyotikler virüslere karşı etkili değildir. Belirtiler genellikle bir hafta içinde kendiliğinden iyileşir. Ancak belirtiler şiddetlenirse veya uzun süre devam ederse, bir doktora başvurulması önemlidir.

Soğuk Algınlığından Korunma Yolları

Soğuk algınlığından korunmak için aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz:

  • Ellerin Sık Sık Yıkanması: Ellerinizi su ve sabunla en az 20 saniye boyunca yıkamak, virüslerin yayılmasını önlemenin en etkili yollarından biridir. Özellikle burun temizledikten, öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi yıkamaya özen gösterin.
  • Yüzey Temizliği: Sık dokunulan yüzeyleri (kapı kolları, telefonlar, klavyeler) düzenli olarak temizleyin ve dezenfekte edin. Virüsler bu yüzeylerde saatlerce canlı kalabilir.
  • Yüzünüze Dokunmaktan Kaçının: Ellerinizi yıkamadan yüzünüze, özellikle de gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçının. Virüsler bu yolla vücuda girebilir.
  • Hasta Kişilerden Uzak Durun: Soğuk algınlığı olan kişilerle yakın temastan kaçının. Mümkünse, hastalık belirtileri olan kişilerden en az 1 metre mesafede durun.
  • Kapalı ve Kalabalık Ortamlardan Kaçının: Soğuk algınlığı virüsleri kapalı ve kalabalık ortamlarda hızla yayılabilir. Kalabalık yerlerde uzun süre kalmamaya çalışın ve iyi havalandırılmış alanları tercih edin.
  • Bağışıklık Sistemini Güçlendirin: Sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz ve yeterli uyku, bağışıklık sisteminizi güçlü tutar ve soğuk algınlığına yakalanma riskini azaltır. C vitamini açısından zengin gıdalar (örneğin portakal, kivi, çilek) tüketmek faydalı olabilir.
  • Sigara Dumanından Kaçının: Sigara dumanı, solunum yollarını tahriş eder ve soğuk algınlığına karşı direncinizi azaltır. Pasif içicilik de aynı şekilde zararlıdır.
  • Aşılar: Grip aşısı soğuk algınlığına karşı doğrudan koruma sağlamasa da, benzer belirtiler gösteren grip hastalığından korunmanıza yardımcı olur.
  • Maske Kullanımı: Soğuk algınlığı belirtileri gösteriyorsanız, başkalarına bulaştırmamak için maske takın. Aynı şekilde, soğuk algınlığı olan kişilerle temas halindeyken de maske kullanmak koruyucu olabilir.

Bu basit ama etkili önlemler, soğuk algınlığından korunmanıza ve hastalığın yayılmasını önlemeye yardımcı olabilir.

Soğuk Algınlığı ile İlgili Yanlış Bilinenler ve Mitler

  • Mit: Soğuk algınlığına yakalanmak için üşütmek yeterlidir.
    Gerçek: Soğuk algınlığı, soğuğa maruz kalmaktan değil, virüslerin bulaşmasından kaynaklanır. Soğuk hava bağışıklık sistemini zayıflatabilir, ancak hastalığın asıl nedeni virüslerdir.
  • Mit: Islak saçla dışarı çıkmak soğuk algınlığına neden olur.
    Gerçek: Islak saçla dışarı çıkmak, sizi hasta etmez. Soğuk algınlığına yalnızca virüslerle temas etmek neden olur. Ancak, soğuk hava genel sağlığınızı etkileyebilir.
  • Mit: Antibiyotikler soğuk algınlığını tedavi eder.
    Gerçek: Soğuk algınlığına virüsler neden olduğu için antibiyotikler etkili değildir. Antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder, viral enfeksiyonlar üzerinde etkisi yoktur.
  • Mit: Bir kez soğuk algınlığına yakalanan kişi bir daha yakalanmaz.
    Gerçek: Soğuk algınlığına neden olan birçok farklı virüs vardır. Bir kez soğuk algınlığı geçiren kişi, başka bir virüsle tekrar hastalanabilir.
  • Mit: Soğuk algınlığı sırasında egzersiz yapmak iyidir.
    Gerçek: Hafif egzersiz bazı insanlara iyi gelebilir, ancak soğuk algınlığı sırasında dinlenmek genellikle daha iyidir. Yoğun fiziksel aktivite, vücudu daha fazla yorar ve iyileşme sürecini uzatabilir.
  • Mit: Soğuk algınlığı tedavi edilmezse ciddi hastalıklara yol açar.
    Gerçek: Soğuk algınlığı genellikle hafif seyreder ve kendiliğinden iyileşir. Ancak belirtiler uzun süre devam ederse veya şiddetlenirse, komplikasyonları önlemek için tıbbi yardım alınmalıdır.
  • Mit: Portakal suyu içmek soğuk algınlığını anında iyileştirir.
    Gerçek: Portakal suyu, C vitamini içerir ve bağışıklık sistemini destekleyebilir, ancak soğuk algınlığını anında iyileştirmez. Belirtileri hafifletmeye yardımcı olabilir, ancak tek başına bir tedavi yöntemi değildir.

Bu yanlış inanışlar, soğuk algınlığının anlaşılmasını ve doğru tedavi yöntemlerinin uygulanmasını zorlaştırabilir. Doğru bilgiye sahip olmak, hastalığın önlenmesi ve yönetiminde önemlidir.

Soğuk Algınlığının Diğer Hastalıklarla Karıştırılması

Soğuk algınlığı, belirtileri diğer solunum yolu hastalıklarına benzediği için sıkça karıştırılabilir. İşte soğuk algınlığının karıştırılabileceği başlıca hastalıklar:

Grip (İnfluenza)

Benzerlikler: Hem soğuk algınlığı hem de grip, burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük ve halsizlik gibi benzer belirtiler gösterir.

Farklar: Grip, genellikle soğuk algınlığından daha ani başlar ve daha yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, kas ağrıları ve aşırı yorgunluk gibi daha ciddi belirtilerle seyreder. Grip, genellikle daha ağır bir hastalık olup komplikasyon riski daha yüksektir.

Alerjik Rinit (Saman Nezlesi)

Benzerlikler: Soğuk algınlığı ve alerjik rinit, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma ve gözlerde sulanma gibi benzer belirtiler gösterebilir.

Farklar: Alerjik rinit, genellikle mevsimsel olarak ortaya çıkar ve genellikle ateş yapmaz. Alerjilerde belirtiler, belirli alerjenlere maruz kalındığında aniden başlar ve soğuk algınlığından farklı olarak daha uzun sürebilir.

Sinüzit

Benzerlikler: Burun tıkanıklığı, baş ağrısı ve boğaz ağrısı gibi belirtiler, soğuk algınlığı ve sinüzitte ortak olabilir.

Farklar: Sinüzit, genellikle soğuk algınlığının ardından gelişen bir komplikasyondur. Sinüzitte burun akıntısı kalın ve sarı-yeşil renkte olabilir, yüzde basınç hissi ve baş ağrısı daha şiddetlidir. Ayrıca, sinüzit belirtileri genellikle daha uzun süre devam eder.

Farenjit

Benzerlikler: Soğuk algınlığı ve farenjit, boğaz ağrısı, yutkunma güçlüğü ve öksürük gibi belirtilerle karıştırılabilir.

Farklar: Farenjit, genellikle daha şiddetli boğaz ağrısına neden olur ve bakteriyel bir enfeksiyon olduğunda antibiyotik tedavisi gerekebilir. Farenjit, soğuk algınlığına kıyasla daha yüksek ateş ve belirgin yutma güçlüğü yapabilir.

Covid-19

Benzerlikler: Covid-19, soğuk algınlığına benzer şekilde hafif semptomlarla başlayabilir; burun akıntısı, öksürük ve boğaz ağrısı gibi belirtiler görülebilir.

Farklar: Covid-19’un belirgin farkları arasında tat ve koku kaybı, nefes darlığı ve ciddi vakalarda yüksek ateş ve akciğer sorunları bulunur. Covid-19, gripten ve soğuk algınlığından daha bulaşıcı ve tehlikeli olabilir.

Bronşit

Benzerlikler: Soğuk algınlığı ve bronşit, öksürük ve boğazda tahriş gibi belirtilerle karıştırılabilir.

Farklar: Bronşit, genellikle soğuk algınlığının ilerlemesi sonucu gelişir ve öksürük daha uzun sürer, balgam üretimi artar. Bronşit vakalarında göğüste ağrı ve hırıltılı solunum da yaygındır.

Soğuk algınlığı ile bu hastalıklar arasındaki farkları bilmek, doğru tanı ve tedavi için önemlidir. Özellikle belirtiler şiddetliyse veya uzun süre devam ediyorsa, bir doktora başvurarak kesin tanı konulması ve uygun tedaviye başlanması önemlidir.

Soğuk Algınlığı İyileşme Süreci

Soğuk algınlığı, genellikle hafif seyreden bir hastalıktır ve çoğu insan birkaç gün ila bir hafta içinde tamamen iyileşir. İşte iyileşme süreci hakkında bilmeniz gerekenler:

İlk Belirtilerin Başlaması

Soğuk algınlığı belirtileri, virüsle temastan yaklaşık 1-3 gün sonra ortaya çıkar. İlk belirtiler genellikle boğazda kaşıntı, burun akıntısı ve hafif halsizlik şeklinde başlar.

Hastalığın Zirve Noktası

İlk birkaç gün içinde belirtiler şiddetlenir. Burun tıkanıklığı, öksürük, baş ağrısı ve yorgunluk bu dönemde en yoğun hissedilir. Bazı kişilerde hafif ateş de görülebilir. Bu dönem, genellikle 2-3 gün sürer.

İyileşme Dönemi

Hastalığın zirve noktasından sonra, belirtiler yavaş yavaş azalmaya başlar. Burun tıkanıklığı açılabilir, öksürük hafifler ve genel halsizlik azalır. Bu dönem, genellikle 4-7 gün sürebilir.

Tam İyileşme

Çoğu kişi, bir hafta içinde tamamen iyileşir. Ancak bazı durumlarda öksürük ve hafif yorgunluk birkaç hafta sürebilir. Bu, vücudun tamamen toparlanma sürecidir ve endişe verici değildir.

Dinlenme ve Beslenmenin Önemi

İyileşme sürecinde yeterli dinlenme, vücudun hastalıkla savaşmasına yardımcı olur. Bol sıvı tüketimi, hafif ve besleyici gıdalar tüketmek de iyileşmeyi hızlandırır. Özellikle C vitamini açısından zengin gıdalar bağışıklık sistemini destekleyebilir.

İkinci Bir Enfeksiyon Riski

İyileşme sürecinde vücut hala hassas olabilir. Bu nedenle, iyileştikten sonra da hijyen kurallarına dikkat etmek, soğuk algınlığına neden olan başka bir virüsle yeniden enfekte olmayı önlemeye yardımcı olur.

Tıbbi Yardım Gerektiren Durumlar

Belirtiler 10 gün veya daha uzun sürerse, şiddetlenirse veya iyileşme sürecinde beklenmedik komplikasyonlar ortaya çıkarsa (örneğin, yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, göğüs ağrısı), bir doktora başvurmak önemlidir. Bu, sinüzit, bronşit veya pnömoni gibi ikincil enfeksiyonların belirtisi olabilir.

Soğuk algınlığı genellikle ciddi bir durum değildir ve uygun dinlenme ve bakım ile tamamen iyileşir. Ancak, iyileşme sürecinde vücuda iyi bakmak, komplikasyonları önlemek ve hızlı toparlanmak için önemlidir.

Çocuklarda öksürük neden olur?

Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde öksürük, çeşitli sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Çocuklar yetişkinlerle kıyaslandığında çevredeki yabancı patojenlere karşı daha hassas olabilir. Bu durum özellikle okula giden çocukların daha sık bakteriyel ve/veya viral enfeksiyonlara yakalanma riskini artırabilir. Bu nedenle çocuklarda öksürük nedenlerinin başında alerjik hastalıklardan sonra grip ve soğuk algınlığı gibi viral kaynaklı enfeksiyon hastalıkları gelir. Grip gibi bir solunum yolu hastalığına genellikle boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı/akıntısı, sonrasında ise şiddetli ve kuru öksürük eşlik edebilir.

Çocuklarda geçmeyen öksürük

Öksürük, normal şartlarda vücudun yabancı patojenler karşısında kendisini savunmasının en önemli yollarından bir tanesidir. Çocuklarda geçmeyen öksürüğün nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

Postnazal akıntı: Halk arasında geniz akıntısı olarak da bilinen postnazal akıntı geçmeyen öksürüğün en önemli nedenleri arasında gösterilir. Postnazal akıntı şikayeti bulunan çocuklarda öksürük genellikle boğazı temizleme ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkar. Aynı zamanda bu çocuklarda burun tıkanıklığı gibi şikayetlere de sık rastlanır.

Astım: Çocuklarda geçmeyen öksürüğün bir diğer önemli nedeni de astımdır. Akciğerin hava yolunun herhangi bir mikrobik enfeksiyona bağlı olmaksızın iltihaplanması durumudur. Zamanla solunum yolları daralır ve kişide hırıltılı solunum, nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Bronşiolit: Genellikle 2 yaşından küçük çocukları etkileyen, akciğerlerdeki küçük hava yollarının iltihaplanması ile karakterize olan bronşiolit çocuklarda geçmeyen öksürüğün nedenlerinden bir tanesidir. Rinovirüs, influenza gibi virüsler bronşiolite neden olabilir.

Reflü: Reflü kısaca, çeşitli nedenlere bağlı olarak mide öz sıvısının yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanabilir. Reflünün hem yetişkinlerde hem de çocuklarda en yaygın karşılaşılan belirtilerinden bir tanesi de öksürüktür.

Alerji: Çocuklarda geçmeyen öksürüğün başta gelen nedenlerinden bir diğeri de alerjidir. Çocuklarda alerjik öksürük, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hırıltılı solunum, gözlerde kızarıklık gibi belirtilerle seyredebilir.

Yukarıda sayılanların yanı sıra çocuğun sigara dumanı gibi zararlı çevresel faktörlere maruz kalması çocuklarda öksürük nöbetlerini tetikleyebilir.

Nefes’te ‘Tıp Bayramı’ kutlaması

Özel Nefes Hastanesi, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladı. İl Sağlık Müdürlüğü’nün Cumhuriyet Meydanı’ndaki törenine katılan Özel Nefes Hastanesi doktorları ve yönetimi, törenin ardından hastanede de tüm personelleri ile birlikte Tıp Bayramı’nı kutladı.

Özel Nefes Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sinan Altıkulaç; “Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilen ve ilk kutlaması 14 Mart 1919’da işgal altındaki İstanbul’da gerçekleştirilen Tıp Bayramımız kutlu olsun. Nice bayramlara…” dedi. Programda, 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden sağlık personelleri ve tüm vatandaşlar da saygıyla anıldı.

Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim ?